Wednesday, December 11, 2013

Bırak Bu İşleri Devlet Su İşleri

Evet uzunca bir süre yazamadım, nedeni de yazmak istesem de kara şeyler yazacağımı düşündüğümden, eleştiriler, haksızlıklar gibi; ama zaten onları yaşıyoruz hepimiz, bir de kendim için bir kaçış noktası olarak gördüğüm blogumda olmalarına gerek yok diye düşündüm. Ama ne çare yine çok ama çok kara bir şey yazmaya mecbur oldum. İnsanoğlunun en karanlık yüzünden bahsedeceğim. En gizli, en mahrem anlarından, hiç de ‘cool’ olmadığı anlardan. Evet.
Mevlana’nın bir sözü var; herkes bilir :

-Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Bunun popüler kültürdeki karşılığını da :

-Ya gel bana sahici sahici ya da anca gidersin! şeklinde sevgili Tarkan söylerdi, ahh ahhh! Heralde insanın en sahici olduğu zamanlar çocukluk zamanlarıydı. Çünkü “havalı” olma durumu, bir çevreye ait olma durumu henüz yoktu.

Geçenlerde okula uğradım bir işim için, okulu bitirip yüksek lisansa başlayanlar, bir adet kalın çerçeveli geniş gözlük edinmiş hemen, tez konusundan önce tez imajı gelmiş tabii. İmaj ne kadar önemliyse imajı korumak aynı derecede önemlidir. Misal, bağımsız film festivallerinde izlediğin, bir el kamerasıyla çekilmiş kötü bir filmin kötü olduğunu –hele ki, bilmem nerede iyi bir eleştirisi çıktıysa- iddia edemezsin. O festivale gitmeyi hiç istemesen de gitmemezlik edemezsin. Arkadaşlarının bir barda yaptığı abuk sabuk, ritmi bile olmayan bir şeyi ve sevmiş gibi davranmak,

-Abi çok alternatif bir tarz yaa, çok sevdim, deyip

-Herkes anlamıyor bunu, mainstream bir tarz değil yani bizim yaptığımız şey çok daha yeni, çok orijinal… diyen o çooook orijinal havalı arkadaşına,

-Aynen yaa, ben mainstream olan her şeyden nefret ediyorum zaten, herkes gibi olmak bana göre değil, diyerek onaylaman lazım. Ama sana acı bir şey söyleyeyim mi, sen bayağı herkes gibisin, herkes gibi çevre yapmaya çalışıyorsun ya da dümdüz, katıksız mainstream bir tipsin ve daha da acısı evet arkadaşın müzik yapamıyor, sen söyleyemiyorsun ya, bunu ona söyleyen kişi ama havalı biri olacak.

Bir zamanların klişesi, ben hiç magazin izlemem gibi, şimdi de ayy ben hiç Türk dizisi izlemiyorum yaa diyen bir kitle var. Türk dizisinin çok çevresinden dolanarak, konuyu dağıtmadan, yok diyorum yalan. Evinde televizyon varsa mutlaka izliyorsun, hatta böyle diyen bir tipin, Aşkın İnce Halleri falan adında bir Türk dizisi fanatiği olduğunu düşünürüm hep. Böyle bir dizi var mı bilmiyorum ama dalga geçmek için düşüneceğim isimlerden biri olana “Hıyanet Sarmalı” adında bir dizi reklamı gördüm metroda ve otobüs duraklarında, yani hiç olmadı insan bir kere merakından izler değil mi? Benim televizyonum olsa izlerdim kesin. “Ben hiç Türkçe müzik dinlemiyorum” da keza böyle, o zaman sorarlar adama, güya daha entelektüel şeyler ya da zeka seviyesi gerektiren şeyler mi yapıyorsun onun yerine, yooo! “Muhteşem Yüzyıl” izlemiyorsun da, bir Crossfire hastası mısın, hayır, “Game of Thrones” izliyorsun, yok Hande Yener dinlemiyorsun da, Billie Holiday mi dinliyorsun, yooo, Lady Gaga dinliyorsun. Eeee, yani çok da farklı değil bu söylediklerin. O zaman bence gel sen yaa bu söylemlerini değiştir ya da bunların seni havalı yaptığını düşünmekten vazgeç.

Gibi …


Hazır anmışken o zaman bir Billie Holiday şarkısını da paylaşayım, insanın kendi kendisine söyleyeceği en güzel şarkılardan biri:

When you’re smiling
The whole world smiles with you
When you’re laughing
The sun comes shining through
But when you’re crying
You bring on the rain

So stop your sighing, be happy again! 

No comments: