Wednesday, June 18, 2014

Kezban Paris'te



   Forumlarda falan görüyorum şimdi yeni bir tanım var "kezban", daha doğrusu, bir tanım da değil, tanımı da yok. Daha çok "şey" gibi cümle içinde kullanılıp, her duruma uyarlanabilecek, erkeklerin kadınları aşağılamak için kullandıkları -genelde de kendileri ile seks yapmak istemeyen kadınları aşağılamak için- kullandıkları bir kelime. Şöyle ki, biri yazmış, ATM'de para çeken kızın hareketi, biri yazmış müzik zevki, biri yazmış dedikodu yapması, biri yazmış giyimi, biri yazmış mesaj atması, biri yazmış mesaj atmaması falan falan. Çünkü, kısaca, erkeklerin kendilerini reddedilmiş, ilgilenilmemiş, göz ardı edilmiş, isteklerine cevap verilmemiş/istedikleri gibi cevap verilmemiş her durumda, hınçlarını almak için buldukları en iyi yol bu durumu yaratan kişiyi aşağılamaktır.
   Doğulu erkekler, ki hatta bazı Avrupa ülkeleri dışında her erkek belki de, yetiştirilirken dünyanın merkezine koyulurlar. Bu açıkça dillendirilmese bile, ki dillendirilmesi de gerekmez, sosyal çevresinde erkeğe yüklenen rol hep baskın ve merkezde bir roldür. En basitinden bir erkek, evde babasının ve diğer erkeklerin, kendi işleri ile meşgul olduğunu, fakat buna karşın kadınların, evin hizmet işleri ile de ilgilendiğini gözlemler ve kafasında kadına ona hizmet etmesi gereken kişi imajını oluşturur. Bu fikir, evrilir ve kadının onun isteklerine karşı olmaması gerektiğini, ne isterse onu yapması gerektiğini yerleştirir kafasına. Bu durum çok bilinçli de değildir, sürecin doğal bir sonucudur. O yüzdendir ki, kendini son derece kadın erkek eşitliğine inanan biri olarak tanımlayan erkek, hala sosyal hayatta onun istekleri veya beğenileri dışında hareket eden kadına karşı belki de kendinin bile farkında olmadığı bir kin duyar.
   Bu nedenle, bir kadına yaklaştığında, eğer kadın ona olumlu cevap vermiyorsa, sorunun kendisinde değil, mutlaka ve mutlaka kadında olduğunu düşünmeyi seçer. Halbuki, bir kadın eğer size olumlu bir cevap vermiyorsa, mesela sizinle birlikte olmak istemiyorsa, bu sizi istemediğindendir. Sizi beğenmediği içindir. Bu da gayet doğaldır. Herkes, herkesi beğenmeli diye bir kural yoktur. Hiç bir kadın, kendine de, karşısındakine de işkence olsun diye kendini geri çekmez. Eğer öyle olsaydı, hiç bir kadın, hiç bir erkeği aldatmazdı. Ama erkek, kendi mükemmeliyetine o kadar inanmıştır ki, kadının onu istememe olasılığını düşünmek bile istemez; öyle ya bu kadın "kezban"dır.
    Bu yaşımın bana öğrettiği bir şey varsa, o da şudur:
Bir erkek bir kadını beğeniyorsa, hakkında ya çok iyi konuşur, ya da çok kötü konuşur. Eğer, çok iyi konuşuyorsa, ya kadın da onu beğeniyordur, ya da kadın onu tanımıyordur. Eğer, kötü konuşuyorsa, bilin ki erkek o kadını beğeniyordur, ama kadın onu takmıyor, duygularına karşılık vermiyor, ilgilenmiyordur. Ha erkeklerin sevmediği, haz etmediği kadınlar olamaz mı? Elbette ki olabilir, ama böyle bir durumda, o kadınla konuşmaz veya bir mesefa koyar, ilgilenmez, umursamaz, hakkında da sürekli konuşmaz; hem gidip konuşup, hem üstüne sürekli hakaretler yağdırmaz. Bu "kezban" yakıştırmasını da, erkeklerin bireysel olarak kendilerini ifade etme zorluklarında sıyrılma için buldukları, kitlesel olarak kendilerini rahatlama söylemi olarak görüyorum.
   Gelgelelim, muhafazakarlık durumuna. Bu "kezban" kelimesi üzerinden, genellikle şöyle yorumlar okudum, işte efendim Türk kızları ne kadar muhafazakar, halbuki zaten çok çirkinler, yabancı kızlar ne kadar güzel, ne kadar konuşkan, ne kadar rahat. Doğru, yabancı kızlar çoğunlukla kendine güvenli, ne istediğini bilen, konuşkanlar ve ayrıca ortadoğu coğrafyasının gen haritasına sahip değiller. Şimdi, genlerimizi değiştiremeyiz, bize ne verildiyse, sen hangi genleri taşıyorsan, ben de onları taşıyorum, yani sen kuzey genleriyle donatılmışsın da XY olarak, ben o Y'yi X'e dönüştüren küçük parçasından bütün doğu genlerini hop bünyeme katmadım heralde! Görünüş kısmını geçiyoruz; gelelim, konuşkan, kendine güvenli kısımlarına. Bir kere herşeyden önce, doğu toplumunda yetişen bir kızla, batı toplumunda yetişen bir kız hayatta bir olamaz. Yani o kız her gün kadın cinayetleri okumuyor heralde gazetede değil mi, ya da giyimi kuşamı üzerinde siyaset yapılmıyor, her gün sokakta tacizin binbir türlüsünü yaşamıyor, ailesi ve toplum tarafından cinsel hayatı bir haysiyet, onur, namus meselesine dönüştürülmemiş, erkeklerin ona sadece göğüs, bacak, kalça olarak bakmasına alışmamış biri o. Bunlara çok uzak, gazetede bu konularda okuduğu haberler hep adını sadece duyduğu, gelişmemiş bir takım toplumlar, mesela Türkiye diye bir ülke onun için. Tabii ki de kendine güvenli, kadınlığından ve kadınlığını özgürce yaşamaktan utanmayan, rahat biri o. İkincisi ise, sadece toplumda değil, kendi ilişkilerinde de karşısındaki insanların tutumlarının toplumdan farklı olmaması, kadına yaklaşım biçiminin tamamen hayvansal bir dürtü ile başlaması ve daha da vahimi, ilişki boyunca bundan bir milim bile öteye geçememesi, karşısındaki için onun her zaman ve en önce kadın olması, bireysel özelliklerin ve özgürlüklerinin ise değerinin olmaması ve bunun da açıkça ve kendini haklı görür biçimde hissettirilmesi, kadını son derece tepkili bir duruma sokmaktadır. Bu deneyimler de, kuzeyli hemcinslerimizde yok -ki ne mutlu onlara! Belki de o yüzden, Kezban'ın Paris'e, Roma'ya gitmesi gerekiyor, ne dersiniz? Çünkü İstanbul'da olmuyor.
    İronik olan ise, bundan hoşlanıp ama aynı zamanda hoşlanmamak. Yani sen, herşeyden öte bu kadının seninle seks yapabilme özgürlüğünü kullanmasını seviyorsun, anladığım kadarıyla, ama evet deme özgürlüğü kadar hayır deme özgürlüğü de var, onu kullanınca sevmiyorsun, ya da bir konuda senin fikrinden farklı düşünmesini sevmiyorsun, sosyal hayatta kendini senden bağımsız ifade etmesini sevmiyorsun, kendi hayatını bir erkeğe veya bir çocuğa değil, kendi isteklerine göre şekillendirmesini sevmiyorsun, seni terk etme özgürlüğünü sevmiyorsun, senden daha başarılı olmasını sevmiyorsun, gece yemek yapmama özgürlüğünü sevmiyorsun, istediği gibi giyinme özgürlüğünü sevmiyorsun! Çünkü, kendine güvenli kıza da "kezban" diyorsun ya! Çünkü aslında sen tam muhafazakar bir kadın istiyorsun; sana bağımlı, senden üstün olmayacak, sensiz bir hayali olmayacak, kendini senin çerçevende tamamlayacak, sadece sana ait olacak ama bir de seks yapsın senle, bunun bir adı var; o da Doğu'dan; Geyşa.
    Türk erkeklerine ilk sorulan sorulardan bir tanesi, "hareminiz var mı", Türk kadınlarına da malum, "çarşaf mı giyiyorsunuz". Hatta, 2012 Olimpiyatlarında, şöyle bir yorum vardı, "Türkiye'yi temsil eden erkekler hep dövüş alanında madalya alırken, kadınlar ise koşma (kaçma) dallarında madalya aldı, siz sosyal çıkarımı yapın." İşin özü de budur işte, batılılaşmaya çabalayan ne doğulu -ama doğuya çok yakın- ne de batılı bir toplum. Kendi yaşıtlarımın, toplumdaki bu adaletsizliği ağızlarıyla eleştirdiğini, ama temelde kafalarının babalarından farklı olamadığını üzülerek görüyorum. Ama onları değiştirmek artık mümkün değil, onları yetiştiren anneleri değişmedikçe.

1 comment:

BerkeT said...

Küfürlü konuşan ve tiksinç hareketler yapan sakil giyimli birini al kendinden fersah fersah kültürlü ve özenli karşı cinsin yanına koy. O da kendini yalanlarla farklı göstermeye çalışıp karşı cinsi etkilemeye çalışsın. Özellikle kendine benzer durumdakilerle dalga geçen ve sığ bilgisini yutturabileceğine inancı tam olan bu kişiler oldukça çirkeftir. Kendilerine hiç laf edilmediğinde gemi azıya alıp ona buna laf ederler.