Sunday, June 01, 2014

25 Yaş Krizi

   Üniversiteden mezun oluncaya kadar, mesleğini yapmak için üniversiteden mezun olman gerektiğini düşünürsün. Ama mezun olunca anlıyorsun ki, diploma mesleği edinme belgesi değil, o mesleği yapmak için istekli olduğunun bir belgesi. Yani mühendislikten mezun oldun, bu işverenler için şu anlama geliyor; mühendis değil, ama bir gün olabilmeyi arzuluyor!
    Tabii ki bu durum, üniverisite eğitiminin zayıflığı yanında, %90 oranında, işverenlerin daha fazla daha da fazla kar politikalarının bir sonucu. Neyse, koşullar böyle olunca, insan üniversiteden mezun olunca, bütün hayatı boyunca kendine yaptığı yatırımın bir anda boşa gitmiş olduğu hissine kapılıyor. Bu da hayata karşı inancını yitirdiği bir döneme girmesine neden oluyor. Özellikle de Türkiye gibi zaten kendi içinde karmaşık birçok toplumsal sorunun bireyi etkilediği bir ülkede yaşıyorsanız, bu durum sizin için daha keskin bir hale gelebiliyor.
   İşte ben de aynı böyle bir dönemden geçiyordum. Bir arayış halindeydim, hala da öyleyim, ne yapacağım, neden onu yapacağım gibi bir sürü soru kafama üşüşüyor.
Ama bütün bunların yanında, etrafıma baktığımda çoğu zaman o kadar komik insanlarla karşılaşıyorum ki! Mesela geçen gün biriyle tanıştım, üniversiteden yeni mezun olmuş, yüksek lisansa başlamış ama iki dersi zor vermiş falan, ama piyasada işler yapıyor. Özeti, ana fikiri bu, alt metni herşeyi bu! Fakat kendini şöyle tanımlıyor, yüzünde de böyle kendin aşırı memnun bir ifade, kaşlarını yukarı doğru çatarak falan;
-Bizim ofiste, ki diğer iki yeni mezun arkadaşım ve ben, hepimiz YETKİN MİMARIZ, tabii ki piyada yaptığımız işlerin yanında ben şahsen, akademik bir kariyer de yapmak istiyorum ve onu da çok iyi noktalara vardırabileceğimi düşünüyorum. Çünkü zaten, piyasada yaptığım işler de o yönde, yani sayısal mimari tasarımın piyasaya uygulanması (burada şöyle düşünüyorum; vay arkadaş ne kadaaaaaar orijinal ve doğrudan bir bilimsel değeri olan çarpıcı bir soru yöneltiyor), doktora tezimi de bunun üzerine yazacağım...
-Hımm, yüksek lisansın bitti mi?
-Yok.
-Ne zaman başladın, kaç dersin kaldı, ne aşamadasın?
-Şöyle ben iki ders verdim.
-E yeni mi başladın?
-1,5 sene önce başladım da...
-1,5 sene mi? Genelde 1 sene de insanlar tezini yazıp bitiriyor yahu, diye içimden düşünüp şöyle diyorum;
-Hımm, yine yüksek lisans tezini de yazarsın bir şekilde ama doktora çok daha zaman isteyen, özgün ve bilimsel olunması gereken zor bir süreç.
-Ama ben zaten piyasada çalışıyorum ya, oradaki çalışmalarımı kullanacağım.
    Evet, arkadaşın doktora tezinden anladığı, A Belediyesi Ek Binası, canım benim yaa, doktora çalışması yöntemini yesinler! Mimarlık literatüründe nasıl da büyük bir boşluk dolduracaksın şimdi! Tabii ki yazamayacak, hatta ben yüksek lisans tezinden bile şüpheliyim ama kendine bu kadar inanması gerçekten gözlerimi yaşarttı. Daha neyi neden yaptığını, nasıl yapılması gerektiğini bile kavrayamamış birinin kendini “yetkin” diye tanımlaması, işte bunlar da hayatın komiklikleri işte. Böyleleri de olmasa, hayat tatsız olurdu. Şunun şurasında 25 yaş krizindeyim, zaten çok gülünecek bir şeyler bulamıyorum etrafta! Mesela o girmemiş 25 yaş krizine falan, neden? Çünkü yaşadığı şartlara adapte olmuş, ya da zaten ona uygun şartlarmış, düzeni sorgulamamış, düzen ondan ne bekliyorsa onu vermeye kendini adamış ve daha farklı renkleri göremeyecek kadar da vizyonsuz ve belki de aptal da ondan!
    Bir başka komedi de, bunca zaman eğitim hayatım boyunca isimlerinden saygınlıkla söz edilen bazı okullara başvurup, kabul alıp, daha sonra bu okulların saygınlıklarını sorgulayıp, gitmemeyi istememe neden olacak bir sürece girmem oldu. Üniversite eğitiminin, kesinlikle bir ticarete dönüşmüş durumda olduğunu anlamış bulunuyorum. Bu süreç içinde, Türkiye'de yurtdışı yüksek lisans eğitimi için TÜBİTAK tarafından sadece 13 kişiye o da doktora da içinde olmak üzere burs verildiğini gördüm. Bakın, bütün Türkiye'den sadece 13 kişi! Verilen burslar da Moleküler Biyoloji (genel başlıkta toplamak gerekirse). Söylemleri şu olsa gerek;
-Türkiye'nin kesinlikle sanat, sosyal bilimler ve hatta mühendislik bilimlerinde ilerlemeye ihtiyacı yoktur, fakat kanserin çaresini bulsanız iyi olur!
   Bunun dışında zaten TEV diye adlandırılan kurumun verdiği kredi var ki, verdiği parayı da sonra ödemek zorundasınız. Ama o bile, sadece 5 kişiye bu olanağı sağlıyor. Yani yüksek lisansa gitmek istiyorsanız, bu 18 kişi arasına girseniz iyi olur! Fakat, bütün bu bursları alsanız bile, görüldüğü üzere üniversiteler, astronomik okul ücretleri ile zaten paran varsa gel oku, becerebilirsen de bir yerlere gelirsin kafasında. İnsan düşünmeden edemiyor, ben zaten o kadar zenginsem her şekilde ünlü olup kendi işimi kurarım. Yani okulun bana kattığı fazladan bir şey olmaz! Ki olmadığına da emin oldum. Bu yüzden, mimarlık literatürünün de aslında çok sağlam olmadığını düşünüyorum.
   Bazen düşünüyorum, sanırım hiç bir zaman o yukarıda bahsettiğim çocuk kadar tamamlanmış hissetmeyeceğim kendimi, her zaman sorgulayacağım, doğru kabul edip ya da kabullenip oturmayacağım.
    Yani hayatım, muhtemelen şu an olduğu gibi bir 25 yaş krizi tadında geçecek. Böyle düşünürsek, 25 yaş krizini şu şekilde de tanımlayabiliriz; üniversite eğitiminin içinin boşaltıldığı, çalışmaların bilimsel olmaktan çok reklam olarak görüldüğü, eğitimin bir ticarete dönüştürüldüğü günümüzde, çalışma koşullarının herkes için zor ve çalışma konularının tatmin edicilikten uzak, genel zevke hitap eden, ona bile bazen edemeyen, çok düşük standartlarla çok yüksek karlar amaçlanan projelerin havada uçuştuğu, aslında kötü bir dünyada insanın, varolma nedenlerini araştırması ve daha iyi ve adil bir dünya arayışı/beklentisinin bir sonucu olarak bütün bu olguları sorgulamasıdır.



1 comment:

BerkeT said...

seneye 30 yaş krizi geliyor :(((
hep 29 kalcam