Thursday, October 31, 2013

ÇALIKUŞU


   Reşat Nuri Güntekin’in 1922’de yayınlanan romanı, Çalıkuşu, benim için çok özel bir romandır. Kimin için değildir ki?

   İlk olarak 12 yaşında okumuştum. 6.sınıfa gidiyordum. O kadar etkilenmiştim ki! Okuyan kimi etkilememiştir? Yazıldığı döneme bir bakalım, Kurtuluş Savaşı devam ediyor. Ülkemiz hala düşman işgali altında, ama bir yandan da umut dolu aydınlık bir gelecek göz kırpıyor, yeni bir ülke, yeni bir gelecek parlıyor. Yıllarca savaşlarla, ölümlerle, yıkımlarla umutsuzluğu en somut haliyle görmüş ona dokunmuş bir halktan söz ediyoruz. İnsanın ülkesinin yıkılmasını görmesi çok çok acı bir şey olsa gerek, daha dün gelen işgalci kuvvetlerin, bugün sizin evinizden alıp götürmesi, kendi sokağınızda dahi dolaşamamak, evden dışarıya çıkmaya utanmak nasıl bir duygudur? İnsan bu duyguyla nasıl yaşar?  Biz şimdi bunu anlayamayız, anlayamadığımız için bugün yorum yapmak o kadar kolay ki, ama 1920’lerin Türkiye’sindeki durum tam da buydu. Bir yandan da yeni meclis, yeni ülke, yeni yönetim ve Kurtuluş Mücadelesi insanları büyülüyor, en zor zamanlarda bile hayal etme gücü veriyor, umut veriyordu. İşte Çalıkuşu böyle bir dönemin eseridir.

   Kitabın kahramanı Feride yani namı diğer Çalıkuşu, İstanbullu varlıklı bir ailenin, iyi eğitim görmüş kızıdır. Kuzeni Kâmran’a aşıktır ve tam evlenecekleri sırada Kâmran’ın bir ilişkisinin ortaya çıkması sonucu, bavulunu toplayıp evden ayrılır. Aldığı diploma sayesinde öğretmenlik yapabilme hakkı vardır ve Maarif Müdürlüğü’nden (Milli Eğitim Bakanlığı) görevlendirilip, öğretmen olarak Anadolu’ya gider. Ve Çalıkuşu’nun macerası başlar. Halkı yakından tanımaya başlar, cehalet had safadadır, bu yüzden yanlış inanışlar, bağnazlık, baskı alıp başını yürümüştür. Çalıkuşu, bu cehalete karşı Türkiye’nin aydınlık yüzüdür, ilçe ilçe, kasaba kasaba, köy köy dolaşır ve cehaletle savaşır. Başına türlü işler gelir ve kadın olması da bu durumu kat kat daha zorlaştırır. O dönemde değil kadın öğretmenlerin, erkek öğretmenlerin bile gitmeye çekindiği Anadolu’yu Feride’ye bir öğretmen olarak dolaştıran Güntekin, aslında hayalini kurduğu Türkiye’yi  Feride ile simgeselleştirmiştir.

   Romanın kahramanı neden bir erkek değil de kadındır, hatta bir genç kızdır? Bütün bu hikayeyi pekala Kâmran karakteri de yaşayabilirdi? Anadolu’ya gider cehaletle savaşırdı? Ama hayır, aydınlanma tam olmalıydı ve kadınlardan başlamalıydı, yıllarca erkek-egemen bir toplumun en dipteki varlığı kadınlar, yeni ve aydınlık geleceği kuracaklardı. Bu yüzden karakterin kadın olması çok önemliydi! Hatta ve hatta romanı çarpıcı kılan, Kâmran'ın iddiasız, daha naif bir karakter, Çalıkuşu ise idealist genç bir kadın olmasıdır. İşte Çalıkuşu, aydınlık geleceğin müjdecisidir. O dönemde yazılan en çarpıcı romandır. Kadının kapalı kapıların ardında, çarşafın içinde, erkek ideolojilerine hapsoluşunu reddederek, sosyal hayatta en etkin biçimde yer alma savaşında bir semboldür. Öyle ki, Mustafa Kemal Atatürk bu romanı Büyük Taarruz öncesinde odasından çıkmadan okuyup bitirmiş. Hatta bu yüzden Büyük Taarruz’un birkaç gün geç başladığı bile rivayet ediliyor. Bu bilinmez ama Sivas Milletvekili Mahmut Bey’in günlüklerinde 21 Ağustos 1922 ve 22 Ağustos 1922 tarihlerinde Atatürk’ün Çalıkuşu’nu okuduğu ve çok sevdiği takdir ettiği yazıyor. İşte bağımsız ve aydınlık Türk kadınının hikayesi.

   Bugün üniversite mezunu, kendine güvenli, hayattan birçok beklentisi olan genç bir kadınsam bunu Cumhuriyet ülküsüne borçluyum ve bu ülküyü paylaşan herkese, ama en çok da Mustafa Kemal Atatürk’e, bu hayatımda hiçbir zaman değişmeyecek bir gerçek. 

No comments: