Sunday, October 20, 2013

Ey Ruh Geldiysen…

   

    Metafizik olaylar, inanmasak bile dikkatimizi çeker… Kendiliğinden yerleri değişen eşyalar, gaipten gelen sesler, belirip kaybolan görüntüler, bunlar klasik ruh hikayelerinde veya gerilim filmlerinde mutlaka bulunan unsurlardır. Bir çok çeşitleri vardır, iyi ruhlar, kötü ruhlar, cinler, periler… Peki ya siz bunlara inanıyor musunuz? 

   İşte size gerçek bir hikaye; arkadaşımın arkadaşının değil bizzat başıma gelmiş bir olay;

   11-12 yaşlarındayım, yaz, yazlıktayız… Bilirsiniz böyle yerlerde bir grup çocuk olur , bisikletleriyle hareket ederler ve her gün bir macera yaşarlar. Ben o yaşlarda bu gruba dahil değildim, ama dahil olmayı da çok istiyordum, beni hiçbir zaman çağırmıyorlardı. Bu duruma çok üzülüyor, bisikletimle gezerken onları görünce yanlarına gidiyordum. Ama bana hep çok kötü davranıyorlardı. Yine yanlarına gittiğim bir gün, biri ortaya harika bir fikir attı; ruh çağıralım… Böyle durumlarda insan hafiften ürperse de, konunun çekiciliğine kendini kaptırır, şimdi sayıyı hatırlayamıyorum ama 8-10 çocuk olmamız lazım. Elimizdeki malzemeler şöyle; deniz havluları, yeni yapılan evlerin bahçesinden aldığımız bir mermer parçası ‘cadı tahtası’ haline getirilmiş halde ve maytaplar var elimizde. Bu maytapların nedeni de birinin babaannesi bu tür işlerle uğraşırmış, eğer ruh gelir de gitmezse, maytap yakılarak ruhun kaçması sağlanırmış. E aklınızda bulunsun, eğer yüzsüz bir ruh sizi ziyarete sürekli geliyor ve bir türlü gitmiyorsa, çözümü maytap! Neyse efendim, tek bir sorun vardı, bu günlük güneşlik güzel günde biz ruh çağıracak derecede kasvetli nereyi bulabilirdik? Evler tabii ki de olmazdı, ya gelir de gitmezse… Ama biz şanslıydık, o dönemde sitede yapılan bir sürü inşaat halinde ev vardı, boşlardı ve de ruh çağırmak için gayet rahat bir şekilde kullanılabilirlerdi.  Hemen böyle bir ev bulduk, içeri girdik, ev neredeyse bitmişti ama ufak tefek eksikleri vardı; mesela üst kata çıkan merdivenin basamaklarının olmaması gibi, ama bizim için yine sorun değildi, merdivenin çelik iskeleti vardı ve basamaklar olmadan da, bu iskelete tırmanarak çıkılabiliyordu.

   Sonunda hepimiz, ruh çağırma seansının gerçekleşeceği odada hazır bir şekilde bulunuyorduk, büyük bir organizasyonumuz vardı, odanın pencereleri, plaj havluları ile kapatılmıştı, mumular yakılmış, cadı tahtası ortaya konulmuş; maytapçılar, cadı tahtası başında elele tutuşup enerji halkası oluşturacaklar, ruh ile bağlantıya geçecek olan seans yöneticisi herkes hazırdı, seansa başlanabilirdi. Yalnız ufak bir sorun vardı, kimin ruhunu çağıracaktık? Kısa bir tartışmadan sonra bu da bulundu, Adile Naşit! Çünkü ruhu çağırmak için, herkesin o kişiyi düşünmesi gerekiyordu ve geçen gece televizyonda izlenilen Hababam Sınıfı bu konuda epey yardımcı olacaktı. Böylece herkes Adile Naşit’i düşünmeye başladı. Yeterince düşündüğümüze inanaya başladığımız bir anda, seans yöneticisi;

-Eyyy ruh, geldiysen, kapıya üç kere vur!, dedi.

Ses yok. Gerilim başladı.

-Ey ruh burada mısın ?

Yine ses yok.

-Adile Naşit’in ruhu burd… derken, tık tık tık diye sesler geldi. Yalnız kapı değil pencere tıklatılmıştı!

Olsun, o kadar alemler arası bağlantı kuruluyordu. Üstelik Adile Naşit ne de olsa genç bir ruh değildi ve bir yanlış anlama sonucu kapı yerine pencereyi tıklatmış olabilirdi. Ayrıntılara takılmamak gerekti. Yalnız bir şey vardı ki herkes acayip tırsmıştı. Ama yine herkes hayran olunası bir soğuk kanlılık içindeydi. Ta ki,

   Güüüümm! Güüüm! Güüüüüm!... diye alt kattan sesler gelmeye başyana kadar. 

   Tırmandığımız merdiven iskeletine sanki biri vuruyordu ve çelik iskelet bütün gücüyle titreşerek bu sesleri çıkartıyordu. İlk olarak maytapçılar, maytapları atarak çığlık çığlığa bağırmaya başladı, herkes bağırıyordu, yanan mumlar, cadı tahtası, deniz havluları her şey bir tarafa fırlamıştı. Herkes kapıyı açarak, basamaksız merdivenlerden can havliyle inmeye başladı, bu inme daha çok bir yuvarlanma şeklindeydi. En sonunda herkes yara bere içinde, alt kattaydı. Etrafta kimseler yoktu ve bisikletine binen kaçtı. Ben de eve doğru yol aldım. Eve gittiğimde, bahçede kuzenlerimi gülerken buldum.

   Adile Naşit’in ruhunun mantıklı açıklaması işgüzar kuzenlerimin, bizi korkutmak için sinsice gelip merdivenlere vurmaları, cama taş atmaları olduğunu öğrendim. Bir süre sonra gerçeği öğrenen ve bana zaten bayılmayan bisikletli çete bu durum için beni suçladı ve aralarına hiçbir zaman giremedim. Bir yaz sonra, çocukluğumun en eğlenceli zamanlarını geçireceğim yeni arkadaşlarımın olacağından habersiz bu duruma üzüldüm tabii.


  Çocukluktan bu yana sizi şaşırtan, eğlendiren konular ne kadar değişiyor değil mi? Mesela kaç çocukluk arkadaşınızla hala görüşüyor ve aynı tadı alıyorsunuz, kaçıyla paylaştığınız şeyler çok azaldı? Fakat metafizik kesinlikle yine aynı heyecanla konuşabileceğiniz bir konu olurdu. Herkes, metafizik bir şeylere inanmayı istiyor, belki bunun nedeni, sonsuz hayat olduğunu düşünmek istememizdir. Yani ölüm var ama öldükten sonra bir şekilde geri gelmek, varlığımızı eşyaları oynatarak da olsa ortaya koyabilme fikri hoşumuza gidiyor sanırım. Yine de hiçbir doğaüstü varlıkla karşılaşmadım, karşılaşmayı da pek istemiyorum şahsen. Ama karşılaşırsam kimi arayacağımı da biliyorum tabii: 








1 comment:

BerkeT said...

Maytap çok iyi fikir. En azından her yaşta insana mutluluk verir.

Dua fln okumak daha çok gerer insanı, ha maytap sönünce bir "Ayetel Kürsî" okusan daha yararlı olabilir.