Metafizik olaylar, inanmasak bile dikkatimizi çeker…
Kendiliğinden yerleri değişen eşyalar, gaipten gelen sesler, belirip kaybolan
görüntüler, bunlar klasik ruh hikayelerinde veya gerilim filmlerinde mutlaka
bulunan unsurlardır. Bir çok çeşitleri vardır, iyi ruhlar, kötü ruhlar, cinler,
periler… Peki ya siz bunlara inanıyor musunuz?
İşte size gerçek
bir hikaye; arkadaşımın arkadaşının değil bizzat başıma gelmiş bir olay;
11-12
yaşlarındayım, yaz, yazlıktayız… Bilirsiniz böyle yerlerde bir grup çocuk olur
, bisikletleriyle hareket ederler ve her gün bir macera yaşarlar. Ben o
yaşlarda bu gruba dahil değildim, ama dahil olmayı da çok istiyordum, beni hiçbir
zaman çağırmıyorlardı. Bu duruma çok üzülüyor, bisikletimle gezerken onları
görünce yanlarına gidiyordum. Ama bana hep çok kötü davranıyorlardı. Yine yanlarına
gittiğim bir gün, biri ortaya harika bir fikir attı; ruh çağıralım… Böyle
durumlarda insan hafiften ürperse de, konunun çekiciliğine kendini kaptırır,
şimdi sayıyı hatırlayamıyorum ama 8-10 çocuk olmamız lazım. Elimizdeki malzemeler
şöyle; deniz havluları, yeni yapılan evlerin bahçesinden aldığımız bir mermer parçası
‘cadı tahtası’ haline getirilmiş halde ve maytaplar var elimizde. Bu
maytapların nedeni de birinin babaannesi bu tür işlerle uğraşırmış, eğer ruh
gelir de gitmezse, maytap yakılarak ruhun kaçması sağlanırmış. E aklınızda
bulunsun, eğer yüzsüz bir ruh sizi ziyarete sürekli geliyor ve bir türlü
gitmiyorsa, çözümü maytap! Neyse efendim, tek bir sorun vardı, bu günlük
güneşlik güzel günde biz ruh çağıracak derecede kasvetli nereyi bulabilirdik?
Evler tabii ki de olmazdı, ya gelir de gitmezse… Ama biz şanslıydık, o dönemde
sitede yapılan bir sürü inşaat halinde ev vardı, boşlardı ve de ruh çağırmak
için gayet rahat bir şekilde kullanılabilirlerdi. Hemen böyle bir ev bulduk, içeri girdik, ev
neredeyse bitmişti ama ufak tefek eksikleri vardı; mesela üst kata çıkan
merdivenin basamaklarının olmaması gibi, ama bizim için yine sorun değildi,
merdivenin çelik iskeleti vardı ve basamaklar olmadan da, bu iskelete
tırmanarak çıkılabiliyordu.
Sonunda hepimiz,
ruh çağırma seansının gerçekleşeceği odada hazır bir şekilde bulunuyorduk,
büyük bir organizasyonumuz vardı, odanın pencereleri, plaj havluları ile
kapatılmıştı, mumular yakılmış, cadı tahtası ortaya konulmuş; maytapçılar, cadı
tahtası başında elele tutuşup enerji halkası oluşturacaklar, ruh ile bağlantıya
geçecek olan seans yöneticisi herkes hazırdı, seansa başlanabilirdi. Yalnız
ufak bir sorun vardı, kimin ruhunu çağıracaktık? Kısa bir tartışmadan sonra bu
da bulundu, Adile Naşit! Çünkü ruhu çağırmak için, herkesin o kişiyi düşünmesi
gerekiyordu ve geçen gece televizyonda izlenilen Hababam Sınıfı bu konuda epey
yardımcı olacaktı. Böylece herkes Adile Naşit’i düşünmeye başladı. Yeterince
düşündüğümüze inanaya başladığımız bir anda, seans yöneticisi;
-Eyyy ruh,
geldiysen, kapıya üç kere vur!, dedi.
Ses yok. Gerilim
başladı.
-Ey ruh burada mısın
?
Yine ses yok.
-Adile Naşit’in
ruhu burd… derken, tık tık tık diye sesler geldi. Yalnız kapı değil pencere
tıklatılmıştı!
Olsun, o kadar
alemler arası bağlantı kuruluyordu. Üstelik Adile Naşit ne de olsa genç bir ruh
değildi ve bir yanlış anlama sonucu kapı yerine pencereyi tıklatmış olabilirdi.
Ayrıntılara takılmamak gerekti. Yalnız bir şey vardı ki herkes acayip
tırsmıştı. Ama yine herkes hayran olunası bir soğuk kanlılık içindeydi. Ta ki,
Güüüümm! Güüüm!
Güüüüüm!... diye alt kattan sesler gelmeye başyana kadar.
Tırmandığımız
merdiven iskeletine sanki biri vuruyordu ve çelik iskelet bütün gücüyle
titreşerek bu sesleri çıkartıyordu. İlk olarak maytapçılar, maytapları atarak
çığlık çığlığa bağırmaya başladı, herkes bağırıyordu, yanan mumlar, cadı
tahtası, deniz havluları her şey bir tarafa fırlamıştı. Herkes kapıyı açarak,
basamaksız merdivenlerden can havliyle inmeye başladı, bu inme daha çok bir
yuvarlanma şeklindeydi. En sonunda herkes yara bere içinde, alt kattaydı.
Etrafta kimseler yoktu ve bisikletine binen kaçtı. Ben de eve doğru yol aldım.
Eve gittiğimde, bahçede kuzenlerimi gülerken buldum.
Adile Naşit’in
ruhunun mantıklı açıklaması işgüzar kuzenlerimin, bizi korkutmak için sinsice
gelip merdivenlere vurmaları, cama taş atmaları olduğunu öğrendim. Bir süre
sonra gerçeği öğrenen ve bana zaten bayılmayan bisikletli çete bu durum için
beni suçladı ve aralarına hiçbir zaman giremedim. Bir yaz sonra, çocukluğumun
en eğlenceli zamanlarını geçireceğim yeni arkadaşlarımın olacağından habersiz
bu duruma üzüldüm tabii.
Çocukluktan bu yana
sizi şaşırtan, eğlendiren konular ne kadar değişiyor değil mi? Mesela kaç
çocukluk arkadaşınızla hala görüşüyor ve aynı tadı alıyorsunuz, kaçıyla
paylaştığınız şeyler çok azaldı? Fakat metafizik kesinlikle yine aynı heyecanla
konuşabileceğiniz bir konu olurdu. Herkes, metafizik bir şeylere inanmayı istiyor,
belki bunun nedeni, sonsuz hayat olduğunu düşünmek istememizdir. Yani ölüm var
ama öldükten sonra bir şekilde geri gelmek, varlığımızı eşyaları oynatarak da
olsa ortaya koyabilme fikri hoşumuza gidiyor sanırım. Yine de hiçbir doğaüstü
varlıkla karşılaşmadım, karşılaşmayı da pek istemiyorum şahsen. Ama
karşılaşırsam kimi arayacağımı da biliyorum tabii:
1 comment:
Maytap çok iyi fikir. En azından her yaşta insana mutluluk verir.
Dua fln okumak daha çok gerer insanı, ha maytap sönünce bir "Ayetel Kürsî" okusan daha yararlı olabilir.
Post a Comment