Sunday, January 19, 2014

Sevgili 2114

   Her gün sosyal paylaşım sitelerine düşen fotoğraflar insanı kendi türünü sorgulamaya itiyor, tabii kendisini de…

  Hadi itiraf edelim, kendi ayağımızı çekmenin ve bunu paylaşmanın gerçekten bir anlamı var mı? Ama bir yandan da karşı konulmaz bir cazibesi olduğunu kabul edelim. Yani ister doktora yapalım, ister herkes yerine herkez yazalım, sonuçta hepimizin, ucundan kıyısından da olsa, bir ayak fotoğrafı paylaşmışlığımız vardır… Peki neden bunu yapıyoruz ki? Bir insan neden aynada kendini çekip bunu paylaşır ki? Bu, ben de buradayım bakın deme arzusu mudur? 

   Neyse, bugünde konuşacağımız bu konular olsa da, beni asıl düşündüren, bundan 100 yıl sonra bizim için ne düşünecekleri.Yani 2010’lu yıllar ne ifade edecek insanlar için…

   Geri dönüp baktıklarında, bir sürü ayak, sofra, kek, kedi yavrusu paylaşımları bizi nasıl tanımlayacak. Yani bu paylaşımlar kaybolmuyor ki,  2114’te sosyologların, tarihçilerin falan topladığı bilgiler şöyle mi olacak, ( en çok beğeni alan fotoğraları inceleyecekler tabii ki, en çok tercih edileni):  

Göz kırpan bir “selfie” ve altına yorumlar,

-Çok güzelsin, kalp!
-Her halin güzel canım, kalp kalp!
-Çok tatlısın ;)

   Bunlar bizi nereye götürür , bilemem. Aslında biz biraz şanssızız bu konuda ve henüz farkında da değiliz. Şöyle ki, hani hep şu dönemde dünyaya gelseydim keşke, ne kadar romantik, ne kadar güzel yıllarmış o yıllar gibi bir nostalji tutkusu vardır ya… Evet bakınca cidden bir tadı var, ne bileyim, dönelim bir 1900’lerin başına bakalım mesela:

   Birinci dünya savaşı başlamak üzere, 3 yıl sonra Bolşevik Devrimi olacak, Caz yepyeni bir müzik türü, Franz Kafka, Virginia Wolf, Marcel Proust okunuyor, Bertold Brecht’in ilk şiirleri yayımlanıyor, mazurka, kadril ve polkaların yerini, tango ve fokstrot alıyor, Sanayi Devrimi’nden sonra ortaya yeni bir sosyal sınıf çıktı, orta sınıf… Geleneksel yaşam tarzı yavaş yavaş açılmış ve Paris’te Belle Epoque (Güzel Dönem) diye adlandırılan bir dönemin sonuna geliniyor, birinci dünya savaşının  başlamasıyla… Poster sanatı bir gelişmeye başlamış, Kübizm, Sürrealizm, Konstrüktivizm sanat akımları gelişmeye başlamış…

  Elimizdeki verileri nereden topluyoruz, o döneme ait edebi eserlerden, gazetelerden, belgelerden, fotoğraflardan, sanat eserlerinden falan değil mi? Yani bizim gibi sıradan insanların sıradan zevklerini ortaya koyan bir belgeleme düzeni yok! Onlar yaşadılar ve isimleri bile duyulmadan ölüp gittiler… Basit zevkleriyle birlikte, tabii ki! Biz bunu bilmeden, sadece dönemin en rafine yani günümüze gelen en rafine unsurları ile 1910’ları tanımlıyoruz. 
  
  Ama şimdi bu sosyal paylaşım ağında gezinen bunca bilgi ve belge sosyal bilimlerin bir konusu olmalı! 

   Böylece toplumun bütün bilgisizliği gözler önüne serilip, aslında dönemden döneme küçük bir parça insan grubu dışında, geri kalan insanlığın en ufak bir değişim bile göstermediğine varabilirler mi?

   Demek istediğim, 1910’ları, Falih Rıfkı Atay’dan dinlerken, 2010’lar da Hüseyincan bir materyal sunuyor yani! Belki 1910’larda da bir Hüseyincan türevi vardı, ama bilmiyoruz ve bize bu Hüseyincan o zamanlar da hiç var olmamış gibi geliyor.  

   Belki de insan sırf bu yüzden keşke o dönemde yaşasaymışım diye düşünüyor, çünkü dönemi hep en kaliteli kişilerin işlediği şekilde değerlendiriyoruz. Fakat,toplumu kendini ifade ettiği biçimlerde değerlendirileceği günler yakındır… Sonuçlarının ise ne olacağını hiç bilemeyiz!

   İşte bu yüzden sevgili 2114, sen bu satırları okurken, ben gitmiş olacağım, ama şunu bil ki, biz bu sosyal paylaşım çılgınlığının ilk kurbanlarıyız. Bunun farkına vardığımızda belki çok geç olacak  evet ama ne yapalım, insanlık hali oldu bir kere!  

No comments: