Bazen bazı insanları, nedendir bilinmez, çok
çok çok ama çok iyi tanırsınsınız… Daha yeni bile tanışmış olsanız. Onunla
vakit geçirmek, onun yanında gülerken gerçekten de gülersiniz, hatta onunlayken
kendinizi bile daha iyi tanımaya başlarsınız. Arkadaşlık böyle de anlatılabilir
mi acaba?
Aradan 10 sene bile geçmiş olsa, hatta ve hatta
yıllardır aynı şehirde bile yaşamıyor, hatta aynı ülkede bile yaşamıyor olsanız
da, nasıl bu kadar yakın kalabilirsiniz? Hala en mutlu olduğun anı onunla
paylaşmak istemek, en üzüldüğün zaman onu aramak, ya da hayatındaki en küçük
ayrıntıyı bile anlatmak istemek, onun fikrini almak istemek, yani böyle birine
sahip olmak çok güzel bir şey.
Şimdi düşünüyorum da, hayatımda olmasaydı ne
olurdu diye? Ya da neler olmazdı???
Herhalde beni ben yapan anılarımın bir çoğu
olmazdı…
Mesela, ilk kez tek başına yurtdışına onun
yanına gittiğimde, uçağımın saatlerce geç kalması, bu yüzden evine gideceğimiz
son treni kaçırmamız, uçakta tanışılan kişilerle taksiye binip, şehir
merkezindeki bir barda sabahlamamız… Ki dünya küçük deyiminin tam karşılığı
olarak tanıdığımız insanlarla karşılaşmamız…
Mesela, gece yarısı eve dönmek için bindiğimiz
arabanın çok yanlış olması ve bunu içine girince anlamamız… İskoçya
sahtekarlıkları… (Ki Oktoberfest’te bundan yıllar yıllar sonra, nerelisiniz
yanıtına verdiğimiz cevabı duyan bir diğer arkadaşımızın şoklara girmesi)
Sanat ve Bienal aşkı…
Plumber ikilemi…
Bir bira içelim diyip, bu şarkı sana, bu şarkı
bana muhabbetiyle, birden oldukça fazla bira içtikten sonra, kendi kendine
kusma hakkını savunmak! (bkz. Bırak beni, kendim kusabilirim!!)
Burger King’de geçirilen en uzun zamanda 24
yaşında olmak. (bkz. Münih)
Çek çek içine çek, para verdik buna, boşuna
gitmesin, turistik bir aktivite bu! (Amsterdam ve Mike Tyson ya da ona benzeyen
ama çok benzeyen kişi)
Rafın içinde skype!
Dağ tırmanamayışı!
Hediye olarak alınan likörlerin ve şarapların,
eve dönüş yolunun uzunluğu nedeniyle , trende lıkır lıkır içilmesiyle, etrafa
verilen ultra rahatsızlık!
İlk röportajımız!
Venedik’in sabah 4’te ne kadar da Tarlabaşı
olduğunu deneyimleme!
Saymakla nasıl bitsin ki!
İyi ki bu anılara sahibim ve de iyi ki seni
tanımışım…
Daha bir çok hayalimiz var zaten…
Yıllar geçtikçe daha garip maceralar yaşamaya
başladık aslında, seni çok özledim…
Hadi İstanbul’a gel artık!
No comments:
Post a Comment