Sunday, February 16, 2014

Hadi İstanbul’a Gel Artık!


   Bazen bazı insanları, nedendir bilinmez, çok çok çok ama çok iyi tanırsınsınız… Daha yeni bile tanışmış olsanız. Onunla vakit geçirmek, onun yanında gülerken gerçekten de gülersiniz, hatta onunlayken kendinizi bile daha iyi tanımaya başlarsınız. Arkadaşlık böyle de anlatılabilir mi acaba?

   Aradan 10 sene bile geçmiş olsa, hatta ve hatta yıllardır aynı şehirde bile yaşamıyor, hatta aynı ülkede bile yaşamıyor olsanız da, nasıl bu kadar yakın kalabilirsiniz? Hala en mutlu olduğun anı onunla paylaşmak istemek, en üzüldüğün zaman onu aramak, ya da hayatındaki en küçük ayrıntıyı bile anlatmak istemek, onun fikrini almak istemek, yani böyle birine sahip olmak çok güzel bir şey.

   Şimdi düşünüyorum da, hayatımda olmasaydı ne olurdu diye? Ya da neler olmazdı???
   
   Herhalde beni ben yapan anılarımın bir çoğu olmazdı…

   Mesela, ilk kez tek başına yurtdışına onun yanına gittiğimde, uçağımın saatlerce geç kalması, bu yüzden evine gideceğimiz son treni kaçırmamız, uçakta tanışılan kişilerle taksiye binip, şehir merkezindeki bir barda sabahlamamız… Ki dünya küçük deyiminin tam karşılığı olarak tanıdığımız insanlarla karşılaşmamız…

   Mesela, gece yarısı eve dönmek için bindiğimiz arabanın çok yanlış olması ve bunu içine girince anlamamız… İskoçya sahtekarlıkları… (Ki Oktoberfest’te bundan yıllar yıllar sonra, nerelisiniz yanıtına verdiğimiz cevabı duyan bir diğer arkadaşımızın şoklara girmesi)

   Sanat ve Bienal aşkı…

   Plumber ikilemi…

   Bir bira içelim diyip, bu şarkı sana, bu şarkı bana muhabbetiyle, birden oldukça fazla bira içtikten sonra, kendi kendine kusma hakkını savunmak! (bkz. Bırak beni, kendim kusabilirim!!)

   Burger King’de geçirilen en uzun zamanda 24 yaşında olmak. (bkz. Münih)

   Çek çek içine çek, para verdik buna, boşuna gitmesin, turistik bir aktivite bu! (Amsterdam ve Mike Tyson ya da ona benzeyen ama çok benzeyen kişi)

   Rafın içinde skype!

   Dağ tırmanamayışı!

   Hediye olarak alınan likörlerin ve şarapların, eve dönüş yolunun uzunluğu nedeniyle , trende lıkır lıkır içilmesiyle, etrafa verilen ultra rahatsızlık!

   İlk röportajımız!

   Venedik’in sabah 4’te ne kadar da Tarlabaşı olduğunu deneyimleme!

   Saymakla nasıl bitsin ki!

   İyi ki bu anılara sahibim ve de iyi ki seni tanımışım…

   Daha bir çok hayalimiz var zaten…

    Yıllar geçtikçe daha garip maceralar yaşamaya başladık aslında, seni çok özledim…


    Hadi İstanbul’a gel artık! 

No comments: