Friday, November 08, 2013

AAA-SOSYAL MEDYA!


   Bilenler bilirler, teknolojiye son derece büyük bir saygım vardır. Hele sosyal medyaya ayrı bir sempatim var. Hatta bitirme projemde mimari mekanla sosyal medyadaki sanal mekanlar nasıl harmanlanabilir, bu sanal platformlar nasıl fiziksel mekanla bir araya gelebilir üzerine bir proje yapmıştım. (Ay bu cümleyi yazmak, beni başvuru mektubu yazdığım zamanlara götürdü, pek hoşlanmadım, neyse.) Peki ben sosyal medyayı çok kullanan ya da ,ne demeliyim, iyi kullanan bir insan mıyım? Kesinlikle hayır. Ben sosyal medyayı yanlış kullanan insanlardanım kesinlikle. Özellikle facebook denilen lanet yok mu, ahh! Çalışmak zorunda olduğun ama çalışmanın bir türlü içinden gelmediği anlarda adeta bir bataklığa saplanır gibi saplandığın o facebook!
   Bir facebooka bakayım sonra başlarım dediğiniz o anlar size de sonun başlangıcı gibi gelmiyor mu? Ve gerçekten facebook olmasa çoktan unutup gideceğin bir tomar insanın hayatlarının en ince detayına kadar öğrenmenin verdiği o garip, rahatsız edici, ama bir şekilde seni içine çeken duygu, nedir o ya?
   Hadi onları hayatının bir döneminde tanıdın, tamam, ama yanlarındaki insanların (ki gerçekten hiç tanımıyorsun, muhtemelen de tanışmayacaksın) profillerine (bu profil de garip bir şey, kişilik yerine profil falan, ama şimdi bunun sosyolojik ve psikolojik irdelemesine girmem, ne de olsa hepimiz aynı gemideyiz bir yerde) girip bakmak nedir? Yooo, yooo, ben sapık değilim, bunu herkes yapıyor biliyorum! En azından herkes, bir kere bile olsa (ki sen de ben de biliyoruz, birden fazla kere) bir arkadaşın profilinde gördüğü birine bakmıştır. Bu bazen zincirleme olabiliyor, yani şöyle:
   -Kimmiş bu kız yaa, klik, hmmm bizim okuldaymış, hiç görmedim, 33 ortak arkadaş, vayy, kimmiş bunlar, haaa onu da mı tanıyormuş, klik, bu resimdeki çocuk kim, klik, bu ne demiş, klik, bu kim, klik, tanımıyorum, nerden bu, klik, resimlere bakayım, klik, yurtdışında, klik, yazlıkta, klik, ayak fotoğrafı, klik, kediyle, klik, pehhh sıkıldım, şu kim, klik, klik, klik, klik, klik, klik, klik…
   Böylece hiç tanımadığınız bir ton insanın hayatına ait detayları beyniniz yüklerken, zaman akıyor, bu akan zaman zarfı için de asıl yapılması gereken işler hep bir kenarda biçare bekliyorlar. Sonunda, bilgisayar başında geçirilen vaktin, yüzde 80’i, yüzde 90’nın ayak, kek, çay, içki kadehi olan fotoğraflara bakmakla geçiyor! Ve durup şöyle soruyorsunuz, bunu kendime neden yaptım? Neden? Ama yapmaktan da vazgeçemiyorsunuz… İşleriniz zamanında bitmediği için gerçek sosyal paylaşımlarda bulunamıyorsunuz. Böyle bir çelişki, bir döngü bu!
   Evet bu yazıyı da, aslında yapmam gereken başka bir şeyi ihmal ederek yazdığım, doğrudur. Ama zevk alıyorum, napayım?
   Ama yiğidi öldürelim hakkını yemeyelim,  hakkında bilgi edinmek istediğimiz bir kişinin külot rengine kadar kolayca öğrenebildiğimiz hangi platform vardı daha önce? Hem de o kişinin rızası dahilinde öğreniyorsun, yazmış, yapmış, yüklemiş, sunuma hazırlamış kendini. Profili kabak gibi, neden bakmayalım değil mi? Artık herkes daha şeffaf, ne düşündüğü, ne okuduğu, ne dinlediği, kiminle arkadaş olduğu, nerede çalıştığı, okuduğu, her şey belli, bir gizemimiz kalmadı yani. Eskiden pek mi bi gizemliydiniz diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Cevap veriyorum, evet! Ahh be ilkokul arkadaşım, ben senin dün nerede kimle yemek yediğini biliyorum yahu! Sen de benimkini biliyorsun, söyle bana, sen de “ilkokulda bi İrem vardı, ne oldu ona acaba” diye düşünmeyi ve sonra bir 10 yıl beni unutmayı istemez miydin! Bu gizem nerede şimdi?
  Benim değil ama teyzemin başına gelen küçük bir olayı da anlatmak istiyorum bu ilkokul arkadaşı konusunda… Teyzem diye söylemiyorum kendisi çok başarılı bir doktor ve akademisyendir. Bir gün facebook açmaya karar vermiş, facebooka üye olurken de malumunuz, işte nerede okudun nerede çalışıyorsun gibi sorular var, teyzem de ortaokulunu yazmış, ama bakmış bir ton şey var, sıkılmış, kapatmış. Ertesi gün facebookta bir mesaj;
“ Merhaba …,
ben ilkokuldan …, hayrola sen akıllı çalışkan bir kızdın, ortaokula kadar mı okudun? Çok üzüldüm :( “
Neymiş, gizemi bozmamak lazımmış…


No comments: