Tuesday, November 26, 2013

Seçtiklerimiz mi bizi belirliyor, yoksa seçilmediklerimiz mi?

Galibiyetlerimiz mi daha değerli, yenilgilerimiz mi?

Hep kazanılanlar bizi sınırlar mı? Hiç kaybettiğiniz için kazandınız mı? Peki bütün kayıplar kazanç, kazançlar kayıp olur mu?
2005… Haziran… İlk kez üniversite sınavına giriyorum, heyecandan ve stresten midem ağrıyor, ama olacak diyorum kendime hayallerime kavuşacağım, ya yapamazsam diyorum bir yandan… Girdim sınava… Çıktım… Hayatımın en kötü en çaresiz ve inancını kaybetmiş zamanlarını  yaşayarak, istemediğim bir okula istemediğim bir bölüme gitmeye karar verdim. Önce hazırlık okudum, sonra bölüm dersleri başladı. İki sene okudum. Bu arada o okulda istediğim bölüme geçiş yapmayı düşündüm, ama ben öyle ikinci yolları falan hiç beceremem, o da tabii ki olmadı, bir kere hiç başvuramadım, bir kere de reddedildim. Sonra dedim ki, ya kendime olan inancımı kaybedeceğim ve burada kalacağım ya da bütün benliğimle çalışarak en istediğim yere gireceğim. En istediğim yer, en iyisi olsa bile… Her şeyi bıraktım, bir daha sınava girdim ve dört sene boyunca her gün okula giderken hayallerimi yaşadım, çok mutlu oldum. Tek istediğim bölümü, tek istediğim yerde okudum. Kimseyle kendimi karşılaştırmıyorum bu yüzden, herkesin kendi hayatı, kendi koşulları ve yolları var. Benimki de buydu. Diyorum ki, beni yatay geçiş için kabul etmemeleri benim şansım olmuş, böylece istediğim şeye kıyısından değil, tam da ortasından geçerek ulaştım, tam istediğim şekilde.

Anladım ki, insanın kendine olan güveni gittiğinde ruhu da beraberinde gidiyor. En önemli şey, bütün yenilgilerden sonra kendini toplayıp, hayatına yön vermek, kontrolü eline almak!
Şimdi yine böyle bir durum ile karşı karşıyayım yıllar sonra, belki de şöyle demem gerek kendime;

Buraya gelirken amacın neydi? Gerçekten hayattan ne istiyorsun her şeyi unutup bunu söyle…


No comments: