Seçtiklerimiz
mi bizi belirliyor, yoksa seçilmediklerimiz mi?
Galibiyetlerimiz
mi daha değerli, yenilgilerimiz mi?
Hep
kazanılanlar bizi sınırlar mı? Hiç kaybettiğiniz için kazandınız mı? Peki bütün
kayıplar kazanç, kazançlar kayıp olur mu?
2005… Haziran…
İlk kez üniversite sınavına giriyorum, heyecandan ve stresten midem ağrıyor,
ama olacak diyorum kendime hayallerime kavuşacağım, ya yapamazsam diyorum bir
yandan… Girdim sınava… Çıktım… Hayatımın en kötü en çaresiz ve inancını
kaybetmiş zamanlarını yaşayarak,
istemediğim bir okula istemediğim bir bölüme gitmeye karar verdim. Önce
hazırlık okudum, sonra bölüm dersleri başladı. İki sene okudum. Bu arada o
okulda istediğim bölüme geçiş yapmayı düşündüm, ama ben öyle ikinci yolları
falan hiç beceremem, o da tabii ki olmadı, bir kere hiç başvuramadım, bir kere
de reddedildim. Sonra dedim ki, ya kendime olan inancımı kaybedeceğim ve burada
kalacağım ya da bütün benliğimle çalışarak en istediğim yere gireceğim. En
istediğim yer, en iyisi olsa bile… Her şeyi bıraktım, bir daha sınava girdim ve
dört sene boyunca her gün okula giderken hayallerimi yaşadım, çok mutlu oldum. Tek
istediğim bölümü, tek istediğim yerde okudum. Kimseyle kendimi
karşılaştırmıyorum bu yüzden, herkesin kendi hayatı, kendi koşulları ve yolları
var. Benimki de buydu. Diyorum ki, beni yatay geçiş için kabul etmemeleri benim
şansım olmuş, böylece istediğim şeye kıyısından değil, tam da ortasından
geçerek ulaştım, tam istediğim şekilde.
Anladım ki,
insanın kendine olan güveni gittiğinde ruhu da beraberinde gidiyor. En önemli
şey, bütün yenilgilerden sonra kendini toplayıp, hayatına yön vermek, kontrolü
eline almak!
Şimdi yine
böyle bir durum ile karşı karşıyayım yıllar sonra, belki de şöyle demem gerek
kendime;
Buraya
gelirken amacın neydi? Gerçekten hayattan ne istiyorsun her şeyi unutup bunu
söyle…
No comments:
Post a Comment