Bir türlü Blog yazısı yazamayan kızın dramı…
Halbuki, önceden Word sayfasını açtığı gibi, sayfa
kelimelerle dolardı. Neredeyse 1 senedir, belki de 50’den fazla Word sayfası
açtı, hep de yazdı, bazen bir bazen iki hatta üç sayfa yazdığı bile oldu. Ama
sonunda hep, yazdığı her şey çok anlamsız geldi. Bir türlü de yazdığı şeyleri
bitiremedi. İlhamı gitmişti.
Ulan bundan önce ne yazıyordun, biz de okuyorduk
da, ilhamım gitti diyorsunuz belki de. Evet haklısınız, ne yazıyordum ki, ama
ne bileyim, yazmaktan zevk alıyordum, kendi kendime gülüyordum veya içimi
döküyordum, işte o yazıları da çat diye bloğuma koyuyordum. Ama uzun zamandır,
yazarken kıkır kıkır gülmüyorum, ya da oooh rahatladım demiyordum.
Blog yazmak, evet dün gece biriyle konuşurken, bu
konudan bahsettik. Önce web sitesi yapmaktan bahsediyorduk, sohbet şöyle
geçiyor;
-Evet, evet web sitesi yapmak lazım çok
profesyonel oluyor öyle…
-Doğru ne uğraşcaksın, pdfi sıkıştır,
çözünürlükten kıs falan, çat diye koyarsın linki isteyen bakar.
-Bence de. Ama ciddi olmalı, mesela benim eskiden bloğum
vardı ama çok saçmaydı, işte yazdığım yazılar, öyle hayatla ilgili falan onlar
vardı, şimdi çok utanıyorum, dedi arkadaşım.
Ben de önce güldüm falan, sonra dedim ki kendi
kendime, ulan saçma sapan düşüncelerini yazmak o kadar eğlenceli ki, zaten
herkesin yazdığı yazı saçma olabilir, yeter ki doğru açıdan bak, hemen
arkadaşıma döndüm;
-Ben de hadi ya, benim de var öyle bloğum çok da
seviyorum, hala yazıyorum dedim.
Artık bana ayıp olmasın diye mi, yoksa önce bi
cool görünmek için artık öyle şeyler yapmıyorum deyip, karşısındakinin de aynı
şeyi yaptığını öğrenince rahatladığından mı bilmem arkadaşım da;
-Yaa evet aslında, çok haklısın, ben de çok
seviyorum, dedi.
Sonra cidden düşündüm, bu blog benim için
gerçekten çok önemli. En azından, kendimi ifade edebildiğim, istediğim gibi
konuşabildiğim bir yer.
İnsanlar ne garip, yapmadığı bir aktiviteyi
yapıyormuş gibi davranmak zorunda sosyal olarak kabul görmek için;
-Evet her gün mutlaka gazete okurum, özellikle de
köşe yazılarını. (pazartesi, Salı, gazete okumadı, Çarşamba başlıklara şöyle
bir baktı, Perşembe gazete okumadı, Cuma facebookta paylaşılan bir haber
linkine tıkladı, cumartesi herhangi bir entellektüel yazı okumadı, Pazar günü hiç
bir şey okumadı)
Ve de yaptıklarını yapmıyormuş gibi davranmak
zorunda;
-Yok abi, facebook’la aram yok ya benim, öyle çok
kullanmıyorum. ( günde ortalama 5 kişinin profili hunharca incelenir)
Kabul görebilmek için, yaptığımız şeylerin tam
tersini söylüyoruz. Hep derler ya, klişe bir söyleyiş, ya olduğun gibi görün ya
göründüğün gibi ol diye. Yani aslında tam tersi daha geçerli sosyal dünyada,
olmadığın gibi görün, göründüğün gibi olma. Tek altın kural! Biraz yalan, her zaman
iyidir mi yani, olabilir. Bunu yapamayan insanlar zaten, toplum tarafından
dışlanıyor, sen ben dışlıyoruz bu insanları. Mesela birini düşünün bayağı
olduğu gibi biri, içi dışı bir, yalanı yok, hepimiz nefret ederdik bu insandan,
ediyoruz da.
-Aslen Selanikliyiz abi, gözler ondan böyle renkli... |
Hani bazen şöyle bir cümle kuruyoruz ya, insanları
anlamak çok zor diye. Merak ediyorum, acaba hiçbir köstebek, köstebekleri
anlamak çok zor diye düşünmüş müdür? Ya da ne bileyim, hiçbir kedi olduğundan
farklı görünmeye çalışmış mıdır, düşündüm kedinin farklı görünmeye çalışmasına
örnek vermek için, aklıma gelen örneklerin hepsi gerçekten çok saçma geldi.
Düşünemiyoruz bile bunu! Doğa da herkes kendi işine bakıyor, kediyse kediliğini
yapıyor, işte faresini avlıyor, çöplerin içinde dolaşıyor, ev kedisiyse
koltukları yırtıyor, köpek köpekliğini yapıyor, bundan da gocunmuyor. Hiçbir
işçi arı, aslında ben kraliçe arı olacak puanı almıştım ama hesaplamada
yanlışlık yapılmış, puanım ondan düşük geldi, işçi arı oldum demiyor. Ya da hiçbir Van kedisi, abi aslında benim dedemler
Selanikli, oradan gelmişiz yani aslen, Van’la bi ilgimiz yok, sonradan buraya
yerleşmişiz demiyor.
Fakat insanlara bir bakın, hep bir değişim içinde,
20 sene önceki gibi yaşamıyoruz hiçbirimiz. Halbuki karıncalar yüzyıllardır
aynı, içlerinden hiçbiri çıkıp da, ben daha bireysel yaşayacağım; karınca
kolonisinde özelim kalmadı, psikolojim bozuldu, demiyor mesela. Yaşam
biçimlerini delikanlı gibi bozmadan bir kural içinde yaşayıp gidiyorlar.
Ama biliyor musunuz, bu bloğa ancak bir karınca
kadar samimi ve doğal yazdığım yazılarımı koyuyorum. İşte demek ki uzun zamandır;
o sadeliği yakalayamamışım, o yüzden hiçbir yazım bitmemiş, beni tatmin
etmemiş. 2016’nın ilk yazısı hayırlı uğurlu olsun.