Tuesday, August 06, 2013

ARAda Bir Rem Koolhaas

“Ben bir dahi olacağım”, Dali’nin sözleridir. Gerçekten de bugün, bir dahi olarak kabul edilir. Resim yapmaya karar verdiğinde,

-Ben bir dahi olacağım, der. Ne kadar iddialı geliyor değil mi? Anlaşılan Dali’nin etrafında,

-Olursun anam olursun, demekle olunuyordu sanki, diye kıkır kıkır gülen insanlar yokmuş, ya da kendini küçümsemeyi bir toplum karakteri olarak benimsemiş bir coğrafyada doğmamış. Eğer öyle olsaydı, ben mi dahi olacağım, ben neyim ki der, hayal etmekten vazgeçerdi. Başlarken sordum ya, ne kadar iddialı geliyor diye değil mi? Peki, aslında iddiasız olması anlamsız değil mi? Kendine profesyonel olarak bir alan seçiyor, bir sanat dalı, peki niye literatüre girme, kendi sözünü söyleme çabası olmasın? İddia bunun neresinde? Bence herkes, seçtiği alanın, en iyisi olma çabası içine girmezse ayıp! O işi hiç yapmasın daha iyi!
Bakın Türkler olarak, istisnasız hepimizin içinde, en başarılılarımızın bile içinde,biz de … mesleğindeyiz ama işte, bu iş yurtdışında en iyi yapılıyor. Ya bırak Allah aşkına, o adamın nöronları senden farklı mı çalışıyor, sen niye böyle bir engel koyuyorsun ki kendine?!

Mesela, ben bir olay anlatayım, Ankara’da bir mimarlık ofisi, kurucuları Türkiye’de bir mimarlık ekolü olan bir okuldan mezun, yine o okulda mimarlık öğrencilerine bir konferans vermek üzere değer görülüp, çağırılmışlar, ilk slayt “Rem Koolhaas değiliz”. Rem Koolhaas, mimarlık literatürüne girmiş, kendi özgün sözünü söylemiş, 90larda ünlenmiş, hala aktif çalışan Hollandalı bir mimar. Ama açıkçası bir Mimar Sinan dehasına kesinlikle sahip olmayan biri. Şimdi, sen Türkiye gibi büyük bir ülkenin, en zeki, yetenekli çocuklarının gittiği bir üniversiteye gidiyorsun, ve sunumuna böyle başlıyorsun. Onlara da zamanında, üniversitedeki hocaları bunu söylemiş. Buna inanmışlar ve biz mimar olduk, kıyısından köşesinden kendi çapımızda para kazanalım, aman mimarlık literatürüne girmek şöyle dursun, bunu bile hayal etmeyelim, bunu düşünebilecek, mimar adayları da olursa, boş hayallere kapılmasınlar. Düşünce bu! Bir de, siz kimsiniz ki, bir Rem Koolhaas olacaksınız gibi bir önyargı ve aşağılamayla baktığı insanlar, Türkiye’nin en parlak mimarlık öğrencileri!.. Konferans şöyle devam ediyor, aman boş hayallere kapılmayın, yapıp yapabileceğiniz mimarlık sınırlıdır, üzmeyin canınızı, kıyıdan kıyıdan geçip, mesleğinizin arkasından dolaşıp, bir iz bırakdan, bırakmayı hayal bile etmeden, çıkışa doğru sessizce ilerleyin…

Açıkçası,ben kendi meslek grubum için söylesem de, siz de iyi biliyorsunuz ki, Türkiye’de her alanda olan bir aşağılık kompleksidir bu! Ben bu aşağılık kompleksini cidden anlayamıyorum. Hollanda Türkiye’nin kaçta kaçı kadar bir ülke bilmiyorum ama zaten çok küçük, Türkiye kadar ne insan, ne yaşayış, ne düşünce, ne tarih zenginliği olan bir ülke. Bu orayı küçümsediğimden değil ama bizden daha üstün olabilecekleri hiçbir nokta yok. Ayrıca eminim ki bizdeki kadar seçici zor bir eğitim sistemi de yok. Zaten insan populasyonundaki zeki, yetenekli, yaratıcı insan sayısı, doğal olarak, nüfus arttıkça artan bir değişken. Dolayısıyla, bu yetenekli topluluktan, en az Rem Koolhaas kadar kendine özgü olabilecek mimarlar çıkmasın kİ? Bu mantık, son derece olası bir olayı bu kadar abartıp imkansızlaştırmayı anlamıyorum.

Ama bir durum var ki, sen kendine inanmıyorsan, başka insanlar sana niye inansın? Sen kendine değer vermiyorsan, yaptığın işleri değersiz buluyorsan, seni başkaları niye takdir etsin?

İnsan, üniversiteye gidiyorsa, demektir ki o artık, insanlık için çalışacak, yani para kazanmak için değil, bir kere bu bilinç olmalı. Çünkü para kazanmak için, hayatı idame ettirmek için, bir üniversite eğimine ihtiyaç yoktur. Bir taksici olarak, ayda, en az bir mimar kadar hatta çok daha fazla para kazanabiliriz, mesela. Demek ki, para kazanmak için bu işlere girişmedik, aynı zamanda, akademik bir saygınlığımız olsun istiyoruz, o zaman, bunun hakkını vermemiz gerekir.
En iyi olmak, insanlığa, ortak bilgi birikimine bir katkımız olması, mesleğimizi daha ileriye götürmeye çabaladığımız takdirde, o zaman (kendi mesleğim için söyleyeceğim ama aslında bütün meslek grupları için de söylüyorum) mesleğini ileri taşımış, evrensel kültüre bir miras bırakmış, bugün de bir çok açıdan eserleri incelenip, hala bilgi üretiminin bir nesnesi olan Mimar Sinan’ın yetiştiği topraklardan çıkan yüzlerce Rem Koolhaas, Zaha Hadid, Frank Gehry çıkacaktır.


Bu yazıyı yazdıktan sonra, şöyle bir haber gördüm, Çevre ve Şehircilik Bakanı açıklama yapmış; “Bizden mucit çıkmaz, ara elemen yetiştiren bir ülkeyiz” diye. 

4 comments:

Reha Oğuzhan said...

Kusuruma bakma giriş faslını atlıyorum...Salvador Dali örneği aklıma Ara Güler'in Dali'nin fotoğrafını çekme hikayesini getirdi.Dali'yle irtibatı demir zengini ortak bir arkadaşları aracılığı ile kurmuş meğer.Dahi fotoğrafcı demir zenginleriyle sohbette, dahi ressamın kim bilir hangi elementten kaç tane zengin arkadaşı var. Yani mesele kendine inanmaktan biraz farklı.Mimarı mimar yapan müşterisidir derler; Hollandalı bir mimarın Türk bir mimardan asli farkı müşteri profili; yoksa nörondan yana bir sıkıntı çekmez bizim millet.
Kendine inanmanın önemini yadsımıyorum tabi.Ama devamını da göze alabiliyor olmak lazım. Bahsettiğin konferansta sunum yapan mimarlar bizim okuldan mezun ve aynı zamanda bizde hocalık yapıyorlar.Şunu söyleyebilirim ki konferansın sonuç mesajı kesinlikle o doğrultu da değil tam aksi doğrultudaydı;ben de ordaydım ordan biliyorum. Bu arada bahsettiğin üniversitenin son sınıf mimarlık öğrencisi olarak bizde ki asıl sorunun kendine güvensizlikten ziyade altı boş aşırı özgüven olduğunu söyleyebilirim.Kendini teorik altyapı olarak dolduran yahut doldurma motivasyonunda insan sayısı her dönemde bir elin parmağını geçmez ama herkes içten içe bir zaha hadid bir tadao ando olduğunun da farkında.Bu çirkin bireysellik bu 'ben ben' vurgusu benim gibi kaç mimarlık öğrencisini tiksindiriyordur kimbilir.
Bu yorumu, ben de bir Rem Koolhaas'ım diyerekten mimarlık seçme hevesindeki arkadaşlar için yazdım. Mesajım da şu; hayallerde sınır yoktur; olmasın da zaten ama starchitect olma istidadınız varsa içine bolca çalışma ve çokça çevre koyabilecekseniz o işe soyunun derim; tabi kendinize güvenmeyi de ihmal etmeyin.Kolay gelsin..

irem said...

öncelikle ilk kez tanımadığım biri yazıma yorum yapmış, gerçekten çok teşekkür ederim. Benim orada anlatmak istediğim,bir insanın mesleğinde en iyisini yapma,o alanda yenilik üretme farklılık yaratma çabası içinde olması, yani global bilgi akışının içinde bulunması gerekliliğiydi en ünlü olmak,en çok para kazanan olmak değil, star olmak değildi. Onun dışında, bencil ve kendini tanrı gibi gören mimarlık tavrı hakkındaki eleştirilerini de haklı buluyorum. Sana da meslektaşım olarak başarılar diliyorum :)

Reha Oğuzhan said...

Ne demek istediğini anlıyorum zaten bir de madalyonun öteki yüzünü hatırlatayım dedim ben. Okul bitti bitecek ya biraz da dert yanıyorum galiba:)Ama içeriğin yanında bence üslubun da güzel;akıcı sade.Yazmaya devam et derim.Başarılar, kolay gelsin...

BerkeT said...

Hayal ve hayalkırıklığı büyük olmalı
Tutku insanı kendini zorlamaya iter