Saturday, August 03, 2013

Kızlar Anlar...

Proton demişken... Bir yazı yazabilirdim sana ama yazılmışı varmış... Hatta söylenmişi bile varmış, bize de dinlemek kalmış...

Dur yaa, edit edit... Yazayım birşeyler içimde kalmasın, yine dinleriz şarkıyı... 

Her kızın başına gelmiştir bu olay; benim şahsen çok başıma gelmiştir. Bu başınıza Beyoğlu'nda bir partide, bir yerde arkadaşlarınızla otururken, hatta bütün bunlardan bunalmış, kendinize vakit ayırmak için gittiğiniz dans salonunda bile başınıza gelebilir. Bu protoncuklar diye tabir ettiğimiz kararsız yapıdaki, ne istediğini bilmez hiç bir zamanda bileceğini düşünmediğimiz tiplerdir. 

Tip1: 
Akşam çıktınız, arkadaşınız ve onun bir kaç arkadaşı bir yerlerde takılıyorlarmış, siz de bi bakayım dediniz. Bulunduklara yere gittiniz, 
-Merhaba, ben İrem. 
Gruptakiler, iyi eğlenceli tiplere benziyor. Tip1 o an, içlerine gizlenmiş; ama pusuda beklemekte... 
-Hee, yeni kız geldi ! diye tıslamakta içinden..
Muhabbettin başlarında; hemen kendini göstermeye başlar, üzerinize yoğun bir ilgi bombardımanı ile gelir, "anlamlı" olduğunu düşündüğü, aslında sırıtmak ile dik bakmak durumlarını kombine ettiği bir yüz ifadesi takınır. Sürekli konuyu size getirir:

-Ahhahah, evet kesinlikle mimarlıkta eskiz çizmek önemli, İrem, sen çizebiliyor musun, hadi çiz görelim... Bende defter var, abi bi kaçılsana ben oraya geçeyim... 

Pıt karşınızda! Artık kaçış yoktur, bütün gece size takılır, espiriler yapar, kıyafetinizle, saçınızla, herşeyinizle uğraşır bütün gece. Anlık yazışlar diyoruz biz bu duruma, çok da zararlı tipler değildir. Siz tecrübe kazandıkça, bu tipler sizin içinde, eğlenceli bir akşamüstü birası içme durumuna yarar. Gülersin konuşursun, biter.  

Tip 2: 
Bunlar da biraz Tip 1'e benzemekle birlikte, geyik değil, daha romantik konuşurlar. Mesela, bir partiye gittiniz. İlk önce karşınıza Tip 1'ler çıkar, ama tecrübeli olduğunuz için artık onlara 20 dk'dan fazla vermiyorsunuz, bu da partide, tanışma faslı, etrafınızda dolaşmalar, iki şarkı dans etmek sureti ile brüt zaman hesaplamasıdır. Tabii 1 seviye atladığınız için, Level 2 yani, Tip 2'ye geçersiniz; çok güzel bir sohbet başlar aranızda, ama tam olarak geyik de yapmıyorsunuzdur. Kendini daha çok anlatır, 
-Annemle babam ayrı, kardeşim de şöyle, eski kız arkadaşımla şu sorunumuz vardı, gibi sizin ilk tanışma için şüphe etmeniz gereken bir yakınlık kurar ama arada;

-Bence sen çok farklısın, diğer kızlar böyle değil, gibisinden daha romantik, sizi beğendiğini düşündüren cümleler kurarak, 

-Haaa anladım, ben farklıyım yaa, ondan anlatıyor demek ki bu kadar özel şeyleri dedirttrir size. Saatlerce konuşabilirsiniz. Ama bunun da sonu yoktur. Bunlar Tip 1'e kıyasla daha zararlıdır, çünkü egonuza daha çok dokunmuşlardır. İşte, farklısın sana özelimi anlatıyorum, gibi sözlerle, egonuzu yükseltmiştir. Sonra bir şey olmaması, egonuza hafifçe bir darbe vuracaktır. Ama Tip 3 kadar değil. 

Tip 3: 
Benim son seviyem, yeni bitti, belki bir kaç hafta oluyor. Tip 4'e geçeceğim, daha bekliyorum. Offf, bu Tip 3, tabii ki de bu üç tip arasında en çok zararı dokunanıdır. Zira, egonuzu öyle bir şişirir ki, bir süre sonra bağımlı hale gelirsiniz. Çok çok çok fenadır. 
İlk karşılaştığınız anda, çok sıcak davranır, ne tip 1 gibi yılışır, ne de tip 2 gibi gizemli bir havaya bürünür. Daha açıktır. Hatta siz ilk başta hiç de oralı olmazsınız, herşey çok arkadaşçadır. Numaranızı alır, tip 1 ve 2'de olmayan bir özelliktir. Akşama sosyal paylaşım sitelerinden eklemiştir bile. Hemen mesaj gelir,
-Seninle tanıştığıma memnun oldum. 
Sonra mesajlar başlar;
-Günaydın,
-Nasılsın?
Siz ilgiyi hissedersiniz ve düşünürsünüz ki, hiç cevap yazmamak kabalık olur ama daha mesafeli bir cevap yazmak iyi olur;
-İyiyim teşekkürler. 
Böyle böyle derken, düşünürsünüz, bu ilgiye keşke cevap vermeseydim, yanlış anlamasa bari, kimsenin duygularıyla oynamak istemem. Ama geç kaldınız, çünkü egonuz artık o mesajları istiyor, siz istemeseniz de... Derken, program yapmak yani sizle görüşmek ister, tamam dersiniz ama içiniz içinizi yer, yaa niye tamam dedim ki şimdi, yanlış anlayacak! Olaylar gelişir, ama durup düşündüğünüzde herşey o kadar olması gerektiği gibi olmuştur ki, neden olmasın diye düşünürsünüz. Ki zaten en tehlikeli yanı da budur; olması gereken gibi başlar. Ayırt etmek zordur, tabii ilk başında. Daha sonra anlarsınız; ilk bir şeyi onla paylaşmak için aradığınızda,
-Alo, hmm... arkadaşlarımlayım... üzülme yaa.. hmm.. oldu.. görüşürüz... ,gibi bir cevap aldığınızda!

Aklınızda herşey oturmuştur ama ahh o ego yok mu? Egonuz harekete geçmiştir bir kere, sizi araması lazımdır artık, buna ihtiyacı vardır egonuzun. Bir daha konuşmamaya karar vermişken, 10 kere size geri adım attıran egonuzdur, her seferinde daha çok üzülürsünüz, daha çok kendinizi değersiz hissedersiniz, bu reaksiyonu tip 3 başlatmakla birlikte, aslında egonuzla sizin aranızdaki bir savaşa döner, gece uyku uyuyamazsınız, sabah telefona bakarak kalkarsınız. Ama bir yandan mantığınız, sizin ona hiçbir şey ifade etmediğinizi, eğer etseydiniz, ilk kez bir yere çağırdığınızda, o anı onunla paylaşmak istediğiniz için, hiçbir işi yokken gelmemezlik yapmayacağını, sizin davetinizi geri çevirdiği gibi sizinle hiç bir program yapmak çabası içine girmemesini, hatta 

-Senden hoşlanıyorum, derken bunu demeyip, gayet, 

-Eve gelirken iki ekmek alıver, dercesinize mesaj olarak 
yazmasından tut daha nice şeylere kadar beyniniz size bağırır, kaç, kaç, kaç, arkana bile bakma uzaklaş... Ama egonuz, hayır, romantikti ya başta, yine öyle olsun, yine arasın, yine sorsun der ve sizi etkisi altına alır. Ee işte sonunda beyninizle egonuz uzlaşır, olay mantığa bağlanır ve yeni bir seviyeye geçersiniz. Geçerken de bu şarkıyı dinlersiniz, işte böyle... 

Tabii, bu tiplerin gerçekte ne düşündüklerini, bu işleri planlı yapıp yapmadıklarını bilemem. Onlar üzerinden, kendimle ilgili bi analiz yaptım sadece. 


No comments: