Sunday, July 21, 2013

Bir Pelin Olamadım !


“Pelin”, en sevdiğim Nil Karaibrahimgil şarkılarından biridir. Dinleyenler bilirler, şöyle başlar;

“Hayat bazen birini seçer
Biz pas deriz söz Pelin’e geçer..”

Tabii Pelin’lere saygım büyük ama bu “pelin” hevesi, daha 3-4 yaşlarında anaokulundayken bütün aileme bana zorla “Burcu” dedirtmeye çalışmamla başladı. Burcu, Pelin, Melis, hiç fark etmez, bu kızlar, bir kız çiz denildiğinde, ilk akla gelen o düz uzun saçlı, orta boylu kızlardır. Daha o zamanlar anlamıştım, Burcu olarak hayata 1-0 önde başlayacağımı. İlkokul hayatım, saçlarım düz, boyumunsa kısa olmasını dilemekle, hep bunun hayalini kurmakla geçti. Çünkü, boyum bir iki kız dışında sınıftaki herkesten uzundu. Tanrıya şükür o kızlar varmış da iyice eğreti kalmıyordum, eminim onlar da beni minnetle hatırlıyorlardır. Ama benim bir artım daha var; o da saçlarım kıvırcık! Ama sanırsınız, sanki öyle bir gen hiç yok, ilk kez bende görülmüş, herkes ya dalga geçer, ya gelir saçımı bozar, bozması bir şey değil, ben kızınca:

-Ne var ya bozulmadı, hep aynı, der. 

Yani hep kıvırcık onun için, halbuki ben kimbilir ne modeller yapıyordum. Bunlarla uğraşmasaydım, bir Pelin olup, düz örgülü saçlarımla, uzun olduğum için sınıfın en arkasında değil de,  kısa olup önlerde otursaydım, ne olurdu? O zamanlar öyle düşünüyorum tabii.. Hal böyle olunca Pelin’ler, ip atlar yanmazken, evde doğum günü partisi verirken, dansa davette hep dansa kalkarken, bana da kitap okumak, resim yapmak, işte hayal kurmak falan kaldı. Hahha J Yok yaa, ben de yapardım bunları, ama bir Pelin kalitesinde değil hiçbir zaman, ee Pelinler de benim yaptıklarımı yaparlardı elbet ama zamanları benim kadar çok değildi! Dedim ya severim ben Pelinleri, onlarla her zaman arkadaş olmuşumdur. Belki de en sevdiğim arkadaşlarımdır. Ee, ama onların özelliği sadece benim sevmem değil, onları sevmeyen mi vardı? Herkes sever Pelin’leri. Tanımayanlar ya da uzaktan tanıyanlar bile,

-Aaa evet, o çok tatlı kız yaa!, der onlar için..

Pelinlerin tek bir özelliğini kıskanırdım, o da saçlarının düz olması arkadaş! Derken, ilkokul, ortaokul geçti böylece.. Sıra liseye geldi. Lise önemlidir, çünkü kendini büyük sanırsın ama değilsindir, bu yüzden lisede herkes şapşaldır. Ama büyük bir çoğunluk bu şapşallığın farkında değildir. Farkında olanlarsa çok eğlenir. Bense kesişim kümesindeydim, yani 16 yaşlarında bir şapşal liseli olduğumun farkında olmakla birlikte, yine önyargılarla uğraşmak zorunda kalıyordum!

14 yaşındayım, hatta yeni bitmiş 15 olmuşum, bilirsiniz, eğitim hayatımız sınavlar üstüne kurulu, çalışmışım, en iyi liselerden birini kazanmışım, gayet gururluyum. Okulun ilk günü, okulun bahçesinde toplanmışız, sütunlu giriş kapısına bakarak hayaller kuruyorum, kim bilir bu okuldan nasıl mezun olacağım, ileride yapacağım mesleğin temelleri bu okulda atılacak gibi düşüncelere dalmışım.

Denildi ki, hazırlık sınıfları, toplantı salonuna gidecek, toplantı salonu mu deniyordu bilmiyorum okulun bir konferans salonu var, büyük, gayet güzel. Neyse biz yaklaşık 360 kişi yeni öğrenciler, o salona gittik oturduk. İşte birkaç kişi konuşma yapacaktı galiba, konuşmacılardan biri de, hazırlık sınıflarından sorumlu müdür yardımcısı. Eğitimci olmak, gerçekten çok farklı bir meslek ve gerçekten insanlar üzerinde çok büyük etkiler yaratılabilir, çok saygı duyarım. Bu müdür yardımcısı ise ne mesleğine ne de kendine saygısı olmayan, son derece yetersiz bir adamdı. Okula yeni gelmiş öğrencilere anlattığı tek şey ise; disiplin kuralları adı altında okul üniformasını tümüyle giyme, giyilmediği takdirde, şöyle cezalandırılacağımız, böyle disipline verileceğimizdi. Bu aydınlatıcı konuşmasını bir örnekle pekiştirmek istedi; 360 kişinin arasından bir önlerde oturan bir kızı kaldırdı, bu kız iyi örnekti. Sonra benim oturduğum tarafa doğru bakarak,

-Sen, dedi. Ben üstüme alınmadım, kıyafetlerim tastamam, kötü örnek olamam yani, yanımdakilere bakıyorum. Ama adam ısrarlı,

-Sen kızım, sen, diyor. Bu sefer bütün salon dönüp bana baktı, ben hala,

-Ben mi? diye şaşalıyorum.

-Evet sen!

Şaşkın şaşkın ayağa kalktım.

Bütün salona doğru,
-İşte bakın bu arkadaşınız faullü örnek, neden saç baş dağınık okula gelinmez, saçınızı toplayacaksınız!

Halbuki benim saçım at kuyruğuydu ama saçım kıvırcık ya. Zaten daha sonra yine aynı müdür yardımcısı bıkmadan usanmadan, her sabah beni kenara çekip saçalarım konusunda beni uyarmış, en son;

-Bir daha saçlarını kıvırcık toplama, şeklinde bilim dünyasında çığır açacak bir uyarıda bulunmasının üstüne,

-Genetik kodlarımı değiştiremem, cevabını aldıktan sonra, kanımca harıl harıl düz saçlı liseli kız prototipi nasıl yaratılır, uymayanlar uydurulur konu başlıklı biyokimyasal araştırmalara girdi ki, bir daha bu konuda rahatsız edilmedim. Kim bilir belki bir gün o da olur üzülme canım, kib, öptm derken üniversite geldi.
Dedim ki, tamam, oo süper, üniversitede herkes başka bir tip. Ben burada rahat ederim. Ama geçen gün, çok sevdiğim arkadaşlarımdan biriyle sohbet ederken bana dedi ki,

-Ya İrem, biz senle ikinci sınıfta şu dersi birlikte alıyorduk, ben sana çok gıcık oluyordum o zamanlar.

-Aaa neden?

-Ne bileyim, böyle kıvırcık saçlısın falan..

Aha! Dedim size bir Pelin olmak kolay değil, bir kere fiziksel özellikleriniz uygun olacak yani hayat sizi seçecek.


Dip Not: Ama asla fön çektirmem, çok yalvarırlar ayy nolur bir kere görelim diye, ama yok! Neden mi? Ben böyle seviyorum yahu! 

3 comments:

BerkeT said...

kıvırcık saçını sevmeyen ölsün :p

irem said...

hahhah :)

irem said...

güzel bir bakış açısı