“Pelin”,
en
sevdiğim Nil Karaibrahimgil şarkılarından biridir. Dinleyenler bilirler, şöyle
başlar;
“Hayat
bazen birini seçer
Biz
pas deriz söz Pelin’e geçer..”
Tabii Pelin’lere saygım büyük ama bu “pelin”
hevesi, daha 3-4 yaşlarında anaokulundayken bütün aileme bana zorla “Burcu”
dedirtmeye çalışmamla başladı. Burcu, Pelin, Melis, hiç fark etmez, bu kızlar,
bir kız çiz denildiğinde, ilk akla gelen o düz uzun saçlı, orta boylu
kızlardır. Daha o zamanlar anlamıştım, Burcu olarak hayata 1-0 önde
başlayacağımı. İlkokul hayatım, saçlarım düz, boyumunsa kısa olmasını
dilemekle, hep bunun hayalini kurmakla geçti. Çünkü, boyum bir iki kız dışında sınıftaki
herkesten uzundu. Tanrıya şükür o kızlar varmış da iyice eğreti kalmıyordum,
eminim onlar da beni minnetle hatırlıyorlardır. Ama benim bir artım daha var; o
da saçlarım kıvırcık! Ama sanırsınız, sanki öyle bir gen hiç yok, ilk kez bende
görülmüş, herkes ya dalga geçer, ya gelir saçımı bozar, bozması bir şey değil, ben
kızınca:
-Ne var ya bozulmadı, hep aynı, der.
Yani hep kıvırcık onun için, halbuki ben kimbilir ne modeller
yapıyordum. Bunlarla uğraşmasaydım, bir Pelin olup, düz örgülü saçlarımla, uzun
olduğum için sınıfın en arkasında değil de, kısa olup önlerde otursaydım, ne olurdu? O
zamanlar öyle düşünüyorum tabii.. Hal böyle olunca Pelin’ler, ip atlar
yanmazken, evde doğum günü partisi verirken, dansa davette hep dansa kalkarken,
bana da kitap okumak, resim yapmak, işte hayal kurmak falan kaldı. Hahha J Yok yaa, ben de yapardım bunları,
ama bir Pelin kalitesinde değil hiçbir zaman, ee Pelinler de benim yaptıklarımı
yaparlardı elbet ama zamanları benim kadar çok değildi! Dedim ya severim ben
Pelinleri, onlarla her zaman arkadaş olmuşumdur. Belki de en sevdiğim
arkadaşlarımdır. Ee, ama onların özelliği sadece benim sevmem değil, onları
sevmeyen mi vardı? Herkes sever Pelin’leri. Tanımayanlar ya da uzaktan
tanıyanlar bile,
-Aaa evet, o çok tatlı kız yaa!, der onlar için..
Pelinlerin tek bir özelliğini kıskanırdım, o da
saçlarının düz olması arkadaş! Derken, ilkokul, ortaokul geçti böylece.. Sıra
liseye geldi. Lise önemlidir, çünkü kendini büyük sanırsın ama değilsindir, bu
yüzden lisede herkes şapşaldır. Ama büyük bir çoğunluk bu şapşallığın farkında
değildir. Farkında olanlarsa çok eğlenir. Bense kesişim kümesindeydim, yani 16
yaşlarında bir şapşal liseli olduğumun farkında olmakla birlikte, yine
önyargılarla uğraşmak zorunda kalıyordum!
14 yaşındayım, hatta yeni bitmiş 15 olmuşum,
bilirsiniz, eğitim hayatımız sınavlar üstüne kurulu, çalışmışım, en iyi
liselerden birini kazanmışım, gayet gururluyum. Okulun ilk günü, okulun
bahçesinde toplanmışız, sütunlu giriş kapısına bakarak hayaller kuruyorum, kim
bilir bu okuldan nasıl mezun olacağım, ileride yapacağım mesleğin temelleri bu
okulda atılacak gibi düşüncelere dalmışım.
Denildi ki, hazırlık sınıfları, toplantı
salonuna gidecek, toplantı salonu mu deniyordu bilmiyorum okulun bir konferans
salonu var, büyük, gayet güzel. Neyse biz yaklaşık 360 kişi yeni öğrenciler, o
salona gittik oturduk. İşte birkaç kişi konuşma yapacaktı galiba,
konuşmacılardan biri de, hazırlık sınıflarından sorumlu müdür yardımcısı. Eğitimci
olmak, gerçekten çok farklı bir meslek ve gerçekten insanlar üzerinde çok büyük
etkiler yaratılabilir, çok saygı duyarım. Bu müdür yardımcısı ise ne mesleğine ne
de kendine saygısı olmayan, son derece yetersiz bir adamdı. Okula yeni gelmiş
öğrencilere anlattığı tek şey ise; disiplin kuralları adı altında okul
üniformasını tümüyle giyme, giyilmediği takdirde, şöyle cezalandırılacağımız,
böyle disipline verileceğimizdi. Bu aydınlatıcı konuşmasını bir örnekle
pekiştirmek istedi; 360 kişinin arasından bir önlerde oturan bir kızı kaldırdı,
bu kız iyi örnekti. Sonra benim oturduğum tarafa doğru bakarak,
-Sen, dedi. Ben üstüme alınmadım, kıyafetlerim
tastamam, kötü örnek olamam yani, yanımdakilere bakıyorum. Ama adam ısrarlı,
-Sen kızım, sen, diyor. Bu sefer bütün salon
dönüp bana baktı, ben hala,
-Ben mi? diye şaşalıyorum.
-Evet sen!
Şaşkın şaşkın ayağa kalktım.
Bütün salona doğru,
-İşte bakın bu arkadaşınız faullü örnek, neden
saç baş dağınık okula gelinmez, saçınızı toplayacaksınız!
Halbuki benim saçım at kuyruğuydu ama saçım
kıvırcık ya. Zaten daha sonra yine aynı müdür yardımcısı bıkmadan usanmadan,
her sabah beni kenara çekip saçalarım konusunda beni uyarmış, en son;
-Bir daha saçlarını kıvırcık toplama, şeklinde
bilim dünyasında çığır açacak bir uyarıda bulunmasının üstüne,
-Genetik kodlarımı değiştiremem, cevabını
aldıktan sonra, kanımca harıl harıl düz saçlı liseli kız prototipi nasıl
yaratılır, uymayanlar uydurulur konu başlıklı biyokimyasal araştırmalara girdi
ki, bir daha bu konuda rahatsız edilmedim. Kim bilir belki bir gün o da olur
üzülme canım, kib, öptm derken üniversite geldi.
Dedim ki, tamam, oo süper, üniversitede herkes
başka bir tip. Ben burada rahat ederim. Ama geçen gün, çok sevdiğim
arkadaşlarımdan biriyle sohbet ederken bana dedi ki,
-Ya İrem, biz senle ikinci sınıfta şu dersi
birlikte alıyorduk, ben sana çok gıcık oluyordum o zamanlar.
-Aaa neden?
-Ne bileyim, böyle kıvırcık saçlısın falan..
Aha! Dedim size bir Pelin olmak kolay değil, bir
kere fiziksel özellikleriniz uygun olacak yani hayat sizi seçecek.
Dip Not: Ama asla fön çektirmem, çok yalvarırlar
ayy nolur bir kere görelim diye, ama yok! Neden mi? Ben böyle seviyorum yahu!
3 comments:
kıvırcık saçını sevmeyen ölsün :p
hahhah :)
güzel bir bakış açısı
Post a Comment